top of page

O gelsin beni anlasın!

  • Yazarın fotoğrafı: Feyza Nur SAĞLAM
    Feyza Nur SAĞLAM
  • 17 May 2024
  • 3 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 30 Tem 2024

"Hissedilen her şeye cümle kurulamıyor." diyen Paulo Coelho, bugün ve bir süredir hissettiğim fakat ifade edemediğim hislerimin tercümanı oluyor...


Evet, hissedilen her şeye cümle kurulamıyor. Gözyaşının varlığı da bu yüzden değil miydi zaten? Kuramadığımız cümleler gözlerimizden taşıyordu ve sonunda bir şükür cümlesi açığa çıkıyordu; "Gözyaşını veren Rabbime şükürler olsun."... Göz yaşı dahi cümle kuramadığımız hislerin tercümanı iken, her his için bir cümle kurma çabamız nedenki ki? Paulo Bey kim bilir ne hissetmişti de bu cümleyi kurmuştu mesela? Bazen yaşıyor olmak, hissediyor olmaktan başka bir şey değildi herhal. Hissediyor isek, gerçek manada yaşıyor sayılıyorduk galiba. Peki tarif dahi edilemeyen hisler ile yaşamak? İşte o cevapsız soruların başıydı.


"Yazmak bir hayatta kalma meselesidir." düsturunu edinen ben için, bir cümle dahi kuramadığım hislerimi ne yapmam gerekirdi mesela? Hiçbir şey yapamıyordum ki, tek yapabildiğim o hislerin yegane sahibine gidip "Bana bunu neden yapıyorsun?" diye sitem etmekti... Ama bu da muvaazaalı bir beyandı aslında. Görünüşte sitem, ardındaki gerçeklikte ise çok başka şeyler içeriyordu. Gerçeklik kısmı, cümlelerimin yetmediği kısımdı işte. O gerçeklik kısmı, "Hissedilen her şeye cümle kurulamıyor." kısmıydı. Sitem kısmı ise, gerçeklikten satırlarca kez uzaktı...


Hayatımda ilk kez birini sevmek miydi beni bu hale getiren? Hiç de tanıdık olmayan hisler yumağında dönüp durduğum için miydi bu garip hallerim? Yahut hiçbir zaman "ortası" gibi bir kavrama sahip olmayışım mıydı bir cümle dahi kuramadığım hislerimin gözümden yaş olarak akmasının sebebi? Veya her şeye hak ettiği değeri verme çabam mıydı, hissettiklerimi tanımlama konusundaki bu takıntım? Ya da sevgide bir hayli cömert oluşumuz muydu kalbimdeki bu ağırlığın nedeni?


Ağırlık...

Kalbimde ağır basan tüm hislerim...

Onca kelime bilen, şu zamana kadar neredeyse bir kitap yazmış kadar yazı yazmış olan ben için hislerime tercüman dahi olmayan bir kelimeydi bu aslında.


Ağırlık...

Hissettiklerime bir cümle kuramazdım ama bir kelime ile ifade etmem gerekse idi, ağırlık derdim her şeye... İnsanlar bu hisler için birçok tanım bulmuştu ama ben olumsuz gibi algılanabilecek ama asla olumsuz olmayan tek bir kavramı seçmiştim kendime... Çünkü tüm tanımlar, hissettiklerimi izaha yetersiz gibiydi...


Ağırlık...

Bir ağırlık var kalbimde. Fakat hissettiklerimin bana ağır gelmesi manasında değil bu ağırlık. Bahsettiğim şey, kalbimdeki mevcut tüm hislerimin yanında ağır gelen ve sürekli varlığını hissettiren o tarifsiz his. Aldığın nefesin, hissettiklerini taşımaya yetmemesinden bahsediyorum. Hem yabancı hem de bir o kadar tanıdık bir duyguya kalbinin alışma sürecinden bahsediyorum ben. Asla yabancı olmamış bir yabancıyı tanıma ve onu kalbine alma yolculuğundan bahsediyorum...


Sevmek ve sevilmek diyor insanlar bu anlattıklarıma. Ve oysa, bu duygularda çok cahil de sayılmam aslında. Sevmenin, sevilmenin büyüsünü bilirdim ama onun tarafından sevilmek ise sadece "sevilmek" olarak tabir edilemeyecek bir duygu ile yankı buluyor bende. Nedenlere bağlı olmayan, adım adım inşa edilmiş bir sevginin büyüsü içerisinde kaybolup gidiyorum sonra. Ailemiz, akrabalarımız dahi birer nedene bağlanmış bir sevgi ile bağlıyken bize; ki ailemizin sevgisi esasen şefkat denilen başkaca bir duygu iken; bir yabancının hiçbir nedene bağlı olmaksızın sizi sevmesi, sizin de kendinizi bir başka sevmenize kapı aralıyormuş. Nedensizce sevmek ve nedensizce sevilmek...


İnsanlar "aşk" diye de tabir ediyor bu hislerimi. Ama hissettiklerimi başka bir kelimeye daha indirgeyemiyorum çünkü hissettiklerimi bir kelimeye indirgemek; onları hafife alıyormuşum gibi, onlara gereken değeri ve saygıyı vermiyormuşum gibi hissettiriyor... Üstelik, hislerimi kendi kelimelerimle anlatma isteğim ise hep içimde duruyor. Özlem, huzur, dinginlik, sakinlik, saygı, merhamet, şefkat, daha nicesi ve o tarifsiz sevgi... Ve belki de aşk... Onun bana hissettirdiği her şey. Tanımlayabildiğim ve tanımlayamadığım nice hisler topluluğu... İşte hissettiklerim bunlar ve hissettiklerim, derin bir nefes daha aldırıyor bana...


Ah bu kalbimdeki ağırlık! Ama kalbime asla ağır gelmeyen bu hislerim! Ağırlık işte bu, başka nasıl tabir edeyim ki bunu? Tanımlayamıyorum. Anlatamıyorum. Ve hislerimi tanımlayamamak çok cahil gibi hissettiriyor beni. Lakin bu noktada karşıma çıkan Paulo bey ise; hissettiklerin normal, her hissettiğini tarif edemezsin diyor ya; normallik algısı zihnime yerleşiyor. Teşekkürler bay Paulo, teşekkürler... Normal biri gibi hissettirdiğin için teşekkürler... Bu yaşam denilen gerçeklikte, her şeyi izaha gerek olmadığını bize söylediğin için teşekkürler...


ree

Çünkü evet, "Hissedilen her şeye cümle kurulamıyor."


Ve kim bilir? Belki de bu, hissettiklerimizin gizli kalması gerektiği içindir. Çünkü bu hislerin sahibi beni anlıyorsa, ben kendimi anlamasam da olurdu değil mi? O anlasın, yeterdi. Ben anlamasam, beni anlamasalar da sorun değildi. Bir onun anlayışı, kafiydi...


Son söz yerine;

O gelsin beni anlasın!

O gelsin...




Yorumlar


Hakkımda

WhatsApp Image 2024-07-26 at 10.17.38.jpeg

İnsan dediğin, esasen bir puzzle parçasını oluşturan kişiliğinin; her bir parçasını öncelikle özenle tanımalı. Ardından o parçaların kendisinin bir parçası olduğunu bilerek onları kucaklamayı öğrenmeli. Böylece, her bir parçanın esasen bir resmi oluşturmak için ne derece öneme sahip olduğunu görmeli ve yine her bir parçanın hayatındaki varlığını korumayı amaç edinmeli. Ve işte burası da benim bir puzzle parçam ve çok daha ötesi... Çünkü yazmak, bir hayatta kalma meselesi... Her hal ile yazmak ise ondan çok daha ötesi...

Kategoriler

Zaman Akışı

Abone olun;

Abone Olun!

Abone olduğunuz icin teşekkürler...

© 2022 by Herhalile

bottom of page