Gökyüzündeki Balonların Yere İnişi Üzerine Mülahazalar
- Feyza Nur SAĞLAM
- 16 Şub
- 2 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 17 Şub
Yoldayım. Gecenin karanlığının ortasında, bir otobüste gidiyorum. Düşüncelerim geri bırakılan yollarda akıp giderken, gözlerim karanlıktaki küçük ışık noktalarında akıp gidiyor. Bir noktadan diğerine, bir evden diğerine, bir mahalleden diğerine... Evet, gözlerim ışık noktalarında akıp gidiyor. Düşüncelerim de kendine birer ışık noktası ararken; hatırıma, hayal kurmadan noktalamadığım günlerim geliyor. Ve gözlerim, ışık noktalarından bir an uzaklaşıp yanımdaki adama kayıyor. Evet, bir zamanlar, öznesi o olan hayallerim; birer balon olup gökyüzünü kuşatırdı. Ve şimdilerle o hayal balonlarını avuçlarıma teker teker bırakan adam, yanımda huzurla uyuyor. Ona tekrar bakıyorum, içime bir huzur doluyor... Ardından bakışlarım tekrar karanlığın ortasındaki ışıklara gidiyor. Her bir sokak lambasının aydınlattığı her evin, kapısına bir dua bırakıyorum. İçimdeki huzurun, o evlerin kapısına da varmasını diliyorum ve karanlığı gözlemlemeye devam ediyorum... Biliyorum, şuan hissettigim duygu huzur olmalı ama hayal tutmayan düşüncelerim, içimde bir karmaşa baş göstermesine neden oluyor. Bir zamanlar, boş anlarımın yegane eşlikçisi hayallerim iken; şimdilerde o hayalleri bulamayışımın hüznü içimi sarıyor. Oysa bu yanımda uyuyan adam, geleceğe dair hayal fabrikam olmalıydı. Oysa o, sonsuz hayallerimin eşlikçisi olmalıydı. Ve bu noktada aklımı birkaç soru yokluyor. Zihnim mi hayal kurmak konusunda formdan düştü, yahut uzun zaman sonra edindiğim huzurlu sakin kıyım mı beni düzenli bir hayatın yeterli olduğu hissine sürükledi? Veya, bitmek tükenmez hayallerim birer birer gerçek oldu da artık hayallerin mi sonuna geldik? Oysa biz yeni başlıyorduk! Özünde, aklıma tek bir cevap geliyordu ama konu kendim olduğunda; cevaplardan asla emin olamıyordum. Ama elimde bir ihtimal varsa eğer, cevaba dair; elbet onu degerlendirmek gerekirdi. Kendimi anlamam gerekirdi...
Ah bu kendimi anlayışlarım ve anlamayışlarım! Tutup da sorsam mesela, uyurken elimi tutan şu adama. İhtimalleri sıralasam ona da, cevap şıklarımı bıraksam eline, cevabı ne olurdu dersiniz? Elbet, ismimin ilk harfi olan şıkkı seçerdi. Ve elbet, beni bilirdi. Ama cevabı ona sormak, sınavda kopya çekmek gibiydi benim için. Onun beni bilmesinden daha doğal bir şey yoktu ama ortada bir bulmaca var idiyse, onu çözmesi gereken kişi de bendim. Çünkü o bulmaca benim zihnimdeydi. Çünkü o bulmaca, gökyüzünde sayısı az kalmış balonlarımın getirdiği hüzünden başka bir şey değildi... Bizim balonlarımız...

Hadi bir balonu daha elimize alıp, cevaplara dönelim. Uzun zaman sonra edinilen huzur muydu, zihnindeki hayal kurma butonunu yavaşlatan? İşte bu değerlendirmeye alınabilir ilk ihtimaldi. Çünkü yanımda uyuyan adamın verdiği huzuru izaha, hiçbir kelime yetmezdi. O benim limanım, o benim yuvam, o benim kaçış noktamdı. Ve uzun zaman hayatta kalma modunda çalışan beynim, şimdilerde yaşama moduna geçti ise, bunda onun etkisi yadsınamazdı. Ve belki de hayatta kalma modunda olan beynimin bir savunma mekanizması olarak yüklenen o hayal balonlarım; şimdilerde bir savunma mekanizmasına ihtiyaç duymayan benliğime çarpmış ve uçup gitmişti, bir gün geri geleceklerinin bilincinde...
"Ah benim biricik balonlarım ve onları içinde tutan güzel gökyüzüm.
Ve o hayaller balonlarını teker teker elime bırakan ruh eşim.
Hadi, elimi tutun!"
Durun!
Çok dramatik oldu değil mi?
Kaos düzenine alışkın benliğim, normal bir hayatı yaşayınca, olmayan sorunların varmış gibi görünmesi adına; kendisi sorun üretmeye başladı galiba. Ahhhh, al işte bir cevap daha! Size söylemiştim değil mi, konu ben olunca cevaplardan asla emin olmadığımı? Peki ne yapmalı? Hiç. Hiçbir şey. Elinden tutan adamla yaşamalı...
İşte bu kafi.
İşte bu, tüm hayal balonlarına kâfi!
Comments