Gökyüzündeki Balonlarımız
- Feyza Nur SAĞLAM
- 22 Şub 2024
- 2 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 29 Tem 2024

Bir zamanlar uyuyabilmek için hayal kurardım. Bir zamanlar, gelecek günler umutları ile yaşamı tutardım. Yaşamı tutabilmek için elimde olan en büyük şeydi, hayallerim. Geçmiş ve o an için yapılacak bir şey yoktu ama gelecek gelmemişti, gelecek gelecekti ama normal bir gelişi olamazdı benim geleceğimin... Her gece zihnime bunu fısıldamış, kendimce birçok sahne inşa etmiştim. Evrene tonlarca hayal balonu bırakmış, ardından her gece o balonların altında uyuyakalmıştım...
Şimdilerde ise, "Hadi bana hayallerinden bahset." diyen sevdiğime, "Artık hayal kurmuyorum ki, hayal kurmaya ihtiyacım kalmadı." diye verdiğim cevap; ikimizi de duygulandırmıştı... Çünkü o beni anlardı. Çünkü benim bir cümlemin onda iki yankısı vardı, benim yankım ve kendi yankısı... Çünkü o, benim ruhumun en yakın şahidi olma adayıydı... Ben de onun...
Zaten kayıp ruhlar adasında olan bu iki ruhun hayalleri bizi bu güzel yola sürüklemiş değil miydi? Biz birbirimizden habersiz hayallerimizi gökyüzüne bırakmış, sonra o gökyüzünün altında yıllar boyu uyumuştuk. Ardından bir gün gelmiş ve o hayal balonlarımız birbirine çarpmış, bizim hayallerimiz birbirini sarmıştı. Hayallerimiz birbirini sarınca ise, o gökyüzünün altında yan yana gelmiş ve balonları tek tek elimize alıp onların gerçekliğini inşaya girişmiştik. Artık hayal kurmuyorduk, hayallerimizi inşa ediyorduk.
Çünkü artık, eskisi gibi bir ihtiyaç değildi hayal kurmak.
Çünkü o gelmişti çünkü ben gelmiştim...
Çünkü biz gelmiştik...
Ve bu geliş, bu varış noktası; bize mutluluğu, huzuru, sevgiyi getirmiş, sonraysa bu hislerle birbirimizi sarmalamıştık. Onun sevgisi beni sarmış, benim sevgim onu sarmıştı. O beni mutlu etmiş, ben onu mutlu etmiştim. Birlikte huzurun sakin kıyılarında gezinmiş ve hayallerimizi değil de fısıltılarımızı gökyüzüne bırakmıştık...
Bu fısıltılarımız ise, mevcut andan dışarı çıkarmıyordu bizi. Çünkü mevcut anın güzelliği, geleceği düşünmek için zaman bırakmıyordu bize. "Şimdi, burada" tesellisi ile yan yana olmanın tadını çıkarıyorduk sadece... Anlara kapılıp gidiyorduk sürekli. Çokça konuşuyor, çokça susuyorduk ve o susuşlar dahi hayal kurmak için değil; anda kaybolmak içindi. Biz en çok birlikte susmayı severdik zaten. İki telefonun ucunda birbirimizin sessizliğini dinlemeyi, birbirimizi sessizce sevmeyi çok severdik biz...
Anda kalmanın büyüsünü hep sevmiştim ama onunla daha bir başkaydı her şey. Her gece hayallerimle kendimi sarmışken; şimdilerde onun sözleri ile, onun sessizliği ile sarılıyordum. Hayal kurmak bir ihtiyaç değildi artık, "Hadi hayal kuralım" cümlesinden ibaretti sadece. Bir ihtiyaç değil, bir seçimdi hayal kurmak...
Ve işte tüm bunlar, gerçek manada yaşıyor olduğumuzun en güzel göstergesiydi.
Yaşıyordum ben, anlıyor musunuz?
Görmeniz yetmezdi, anlamanız gerekirdi...
Hem beni, hem de onu...
Bizi...
Yorumlar